20 Ağustos 2016 Cumartesi

"Diğer İnsanlar" by Neil Gaiman

“Zaman değişkendir burada.” dedi şeytan.
Adam ilk bakışta onun şeytan olduğunu anlamıştı. Bulunduğu yerin Cehennem olduğunu anladığı gibi şeytanı da anlamıştı. Bunlardan başka bir şey olacak değildi ya.
Oda uzundu ve şeytan en uçta alevli maltızla duruyordu. Duvarda çok sayıda alet-edevat asılıydı, öyle ki bunları çok fazla incelemek akıllıca olmadığı gibi uzak durmak gerekiyordu. Tavan alçaktı, zeminse tuhaf bir şekilde muhayyeldi.
“Yaklaş biraz” dedi şeytan, adam da yaklaştı.
Şeytan oldukça çelimsiz ve çıplaktı. Çok derin yaralarının yanı sıra yıllar yıllar boyunca uzak geçmişte sanki derisi yüzülmüş gibiydi. Ne kulakları ne de cinsiyeti vardı. İnce ve çile çekmiş gibi dudakları ve şeytan gözleri vardı; çok fazla şey görmüş, çok ileri gitmişlerdi ve o dik bakışlar altında kendini bir sinekten daha az önemli olduğunu hissetti.
“Şimdi ne olacak?” diye sordu adam.
Şeytan neşesiz, kedersiz bir sesle “şimdi” dedi sonra da sadece bir tevekkülle “işkence edileceksin” dedi.
“Ne kadar sürecek?”
Şeytan sadece kafasını salladı, cevap vermedi. Yavaşça duvar boyu yürüdü, asılı olan aletlerden birine sonra ötekine baktı. Kapalı kapının hemen yanında, duvar bitiminde dokuz başlı ve her biri saçaklı tellerle örülü bir kırbaç vardı. Şeytan kırbacı üç parmaklı eliyle aldı, saygıyla taşıyarak geri geldi. Bununla da kalmadı maltızın üstüne koydu ve ısıtmaya başladı.
“Bu çok acımasızca.”
“Evet.”
Kırbaç, koyu kahverengi bir hal almıştı.
Şeytan ilk vuruş için kolunu kaldırdığında şöyle dedi “Öyle bir zaman gelecek ki bu anları şefkatle anacaksın.”
“Yalancısın sen.”
“Hayır” dedi şeytan.  Kırbacı vurmadan önce “Bir sonraki kısmın daha kötü” olduğunu ona izah etti.
Sonra kırbacın telleri adamın sırtına bir çatırtı ve tısla iniyordu, pahalı kıyafetlerini yırtarak, yakarak, paralayarak ve parçalayarak kırbacı vuruyordu, hem de aynı yerde defalarca. Adam çığlıklar atıyordu.
Bu odanın duvarında iki yüz on bir çeşit alet vardı ve zamanı gelince her birine tek tek maruz kalmıştı.
Şeytan son olarak,  mahrem bir yakınlık bulunmasından dolayı kullandığı Lazarene Kızı aletini temizleyip duvardaki iki yüz on birinci yerine koyarken adam da paramparça dudaklarıyla soluk soluğaydı.
“Şimdi ne olacak?”
“Şimdi” dedi şeytan, “asıl acı başlıyor.”
Ve başladı.
Yapmasa daha iyi olacak olan ama yaptığı her şey. Kendine ya da başkalarına söylediği her yalan. Verdiği en küçük ve en büyük zararlar. Kendisinden ince ince ve yavaş yavaş kaçan herkes. Şeytan, unutkanlık perdesini daha da önemlisi gerçeklik perdesini açtı ve artık bu ona diğer her şeyden daha çok acı veriyordu.
“Söyle bakalım eşin öylece çekip gittiğinde ne düşündün?” dedi şeytan.
“Kalbimin kırıldığını düşünmüştüm.”
“Hayır” dedi şeytan nefretsiz bir şekilde, “düşünmedin”.  Şeytan boş boş ona baktı o da uzağa bakmak zorunda kaldı.
“Onun kız kardeşiyle birlikte olduğumu asla öğrenemeyecekti diye düşünmüştüm.”
Şeytan onun hayatını anbean, iyi andan en kötü ana kadar parçalara ayırmıştı. Bu bir yüz yıl sürdü belki de bin yıl hem de bu gri odada. Sona geldiklerinde adam, şeytanın haklı olduğunu anlamıştı. Fiziksel işkence daha iyiydi.
Ve bitti.
Bir kez daha bitiyor, sonra tekrar başlıyor. Adam vicdan muhasebesinden sonra yaptığı tüm kötü şeyleri kabul etmişti.
Şimdi konuşurken, kendisinden nefret ediyordu. Yalan yoktu, firar yoktu, acı ve öfke dışında hiçbir şey yoktu.
Konuştu. Artık iç çekerek ağlamıyordu. Ve bittiğinde, bin yıl sonra, şeytanın duvara gidip deri yüzme bıçağını, Tıkama Armudunu ya da sıkıştırma aletlerini alması için dua etmişti.


"Tekrar." dedi şeytan.
Adam da çığlık atmaya başladı. Uzunca bir süre çığlık attı.
Bittiğinde, “Tekrar.” dedi şeytan, sanki hiçbir şey söylenmemiş gibi.
Soğan soymak gibiydi. Bu kez, hayatındaki olayların sonuçlarını öğrenmişti. Yaptıklarının sonucunu, onları yaparken farkında olmadığı şeyler, dünyaya verdiği zararları, hiç görmediği, tanışmadığı, karşılaşmadığı insanlara verdiği zararları öğrenmişti.
Bu, şimdiye kadarki en vahim dersiydi.
"Tekrar." dedi şeytan, bin yıl sonra.
Adam hafif sarsılarak maltızın yanına diz çöktü, gözlerini kapattı ve hayat hikâyesini anlattı, anlatırken de doğumundan ölümüne her anını tekrar yaşadı, hiçbir şeyi değiştirmeden, hiçbir şeyi atlamadan, her şeyle yüzleşerek. Kalbini açtı.
O da bittiğinde olduğu yere oturdu, gözlerini kapattı, sesin “Tekrar” demesini bekledi ama hiç ses gelmedi. Adam gözlerini açtı.
Yavaşça ayağa kalktı. Kimse yoktu.
Odanın ucunda bir kapı vardı, izlerken kapı açıldı.
Bir adam kapıdan içeri girdi. Bu adamın yüzünde korku, kibir ve gurur vardı. Pahalı kıyafetler giyen bu adam çekinerek odanın etrafında birkaç adım attı ve sonra da durdu.
Bu adamı görünce anlamıştı artık.
“Zaman değişkendir burada.” dedi yeni gelene.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öldükten Sonra

Diyecekler ki arkamdan Ben öldükten sonra O, yalnız şiir yazardı Ve yağmurlu gecelerde Elleri cebinde gezerdi Yazık diyecek Hatıra defterimi...